#emelozugur #oytunerbaş #kızlıkzarı #iq #organnakli #hymen
1:00
📌 Kameralar kapandığında Oytun Erbaş nasıl biri?
4:20
📌 İnsanlara çok sorarım ,
“kafanın içine ettin mi” sorusunu!
6:00
📌 Alt kat komşumuz, kadın doğumcuydu!
Tıbba dair öğrendiğim ilk şey kızlık zarıydı!
11:15
📌 Tıp patladı !
Kitaplar yeniden yazılmalı !
17:25
📌 İnsanlığın IQ’su 80’e düştü!
80 IQ maymun zekası demek!
21:16
📌 100 vizyonum ileri benzeyen insanları davranış patenleri de birbirine benzer!
26:20
📌 Çinlinin gözü ne zaman çekik oldu, zenci ne zaman sence olmaya başladı?
31:00
📌 İnsan Allien gibi bir canlı!
İçinde bir yaratık büyütüyor!
33:30
📌 Organ naklinde organı aldığın kişinin karakteri ve yaşadıkları sana nakil olur!
Bugünkü konuğumuz Prof. Dr. Oytun Erbaş ile hayatındaki bilinmeyenleri konuştuk. Mesela Kameralar kapandığında Oytun Erbaş nasıl biri? Bu güzel röportajımızda daha bir çok konuya da değindik. Tıp dünyası ve insan psikolojisi üzerine düşündüğümüzde, modern bilim ve tıbbın sınırlarının ne kadar hızlı genişlediğini görmemek imkansız. Geçmişten günümüze tıbbi bilgilerin nasıl bir evrim geçirdiğini ele aldığımızda, bir zamanlar kesin kabul edilen pek çok teorinin artık geçerliliğini yitirdiğini görüyoruz. Bu da bize bilginin sürekli olarak yeniden yazılması gerektiğini hatırlatıyor.
Bununla birlikte, insanlık olarak zihinsel ve kültürel evrimimiz de tıpkı tıbbi bilgilerimiz gibi bir dönüşüm içerisinde. Teknolojinin gelişimi ve küreselleşmenin etkileriyle, farklı kültürler arasındaki etkileşimler artmış durumda. Bu durum, insanların birbirlerine dair önyargılarını ve kültürel farklılıklarını daha yakından sorgulamalarına yol açıyor. Örneğin, farklı etnik kökenlerin fiziksel özellikleri hakkında yapılan genellemeler, zamanla daha bilinçli bir anlayışa doğru evriliyor. Prof. Dr. Oytun Erbaş; İnsanlara çok sorarım , “kafanın içine ettin mi” sorusunu! diyor. Peki neden insanlara bu soruyu soruyor? Ulaşmak istediği konu nedir?
İnsan doğasını daha derinlemesine incelediğimizde, her birimizin içinde farklı yönler ve derinlikler olduğunu keşfediyoruz. Buna ek olarak, modern bilim, özellikle genetik ve nörobilim alanlarında, insan davranışlarının ve karakter özelliklerinin ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. İnsanlar arasındaki benzerlikler ve farklılıkların kökeni, genetik mirasımız ve çevresel etkileşimlerimizle şekilleniyor.
Organ nakli gibi tıbbi müdahalelerde bile, nakledilen organın alıcı üzerinde psikolojik ve fizyolojik etkileri üzerine yapılan çalışmalar, bizi şaşırtacak kadar ilginç sonuçlarla karşı karşıya bırakıyor. Alıcıların, organ bağışçısının bazı karakteristik özelliklerini veya duygusal eğilimlerini sergilediğine dair anekdotlar, bilim insanlarını bu konuda daha fazla araştırma yapmaya itiyor. Bu konuyla alakalı Prof. Dr. Oytun Erbaş; Organ naklinde organı aldığın kişinin karakteri ve yaşadıkları sana nakil olur! diyor. Peki bu tüm kişiler için geçerli oluyor mu? Fiziki organ naki duygusal olarak insanları etkiliyor mu?
Özellikle bilimsel paradigmalarda meydana gelen bu değişiklikler, toplumsal zihniyetimizi de etkiliyor. Bir zamanlar kesin olarak kabul edilen pek çok bilginin yerini yeni teoriler alıyor. Bu, bilimin doğası gereği sürekli bir sorgulama ve keşif süreci içinde olmamız gerektiğini gösteriyor.
Tıp ve bilim dünyasında yaşanan hızlı değişimler, insanlığın zihinsel kapasitesi ve kültürel algıları üzerinde derin etkiler yaratıyor. Bu değişimler, bizi daha bilinçli, sorgulayan ve açık fikirli bireyler haline getirme potansiyeline sahip. Ancak bu süreç, bilgiyi sürekli yeniden değerlendirmemizi ve eski kabullerimizi sorgulamamızı gerektiriyor. Bu da bize gösteriyor ki, gelişim sürekli bir öğrenme ve adaptasyon sürecidir. Konuğumuz Prof. Dr. Oytun Ebraş'la birlikte bazen magazin bazen bilim konuştuk. Ben bu röportajdan çok zevk aldım, umarım sizlerde aynı duyguyu benimle paylaşacaksınız. Şimiden iyi seyirler.
![](https://s2.save4k.ru/pic/1tKFjY1cnyk/maxresdefault.jpg)