Kaç zamandır okumaya cesaret edemediğim şiirdi. Bu şiir Rüveyda üçlemesinin son şiiridir. Çok sevdiğim bir filmin final yapmasından daha fazla hüzünlendirdi. Gökhan Özcan’ın Canan mektubunda sayfalar boyunca, nokta koymadan anlattığı sevdiğinden müsaade alırken;
“Elindeki kan kırmızı gülün kokusunu uzun uzun içine çekti
Sonra toprağın üstüne bıraktı gitti.”
Rüveyda öldü belki ama yıllar onun hasretiyle geçecek. Özleyince gelip hasbihal edeceğiz toprağını okşayıp. Zaman geçecek diyecekler ki burada bir Rüveyda vardı aşkına destanlar yazılan.
Önce korkunç azaba, kahra gömülüyorum
Sonra en büyük affa uğrayıp gülüyorum
Çatlıyor da mezarım, dışa vuruyor beni
Terazi, Rüveyda’ya dîvan kuruyor beni
Güneş aktı; ay söndü; parçalandı yıldızlar
Rüveyda, burada şimdi sen varsın; gözlerin var
Beyaz tüller içinde ruhun sarıyor beni
Sahibisin bu eşsiz muhabbet sarayının
Mağrur yükseliyorsun uluların katına
Huriler imreniyor sonsuz saltanatına
Elime tutuşturup kalbinin kadehini
Sevgini şarap gibi sunuyorsun Rüveyda
Çiçek çiçek kalbime doluyorsun Rüveyda
Acı yok; intizar yok; eskide kaldı hasret
Devrini tamamladı endişe, korku, hayret
Buz ve köz tarih oldu; bitti zaman ve mekân
Zaman biziz, mekân biz; imkânsıza yok imkân
Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında
Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında
İçim sensin bu ilde; dışım sensin Rüveyda
Rüveyda, ben sendeyim; sen bendesin Rüveyda
Nurullah Genç, Rüveyda
Timaş Yayınları, sf. 21
Müzik: Cahit Oben – En Büyük Şaban Film Müziği
Ещё видео!