Ebü’l-Velîd (Ebû Abdirrahmân) Hassân b. Sâbit b. el-Münzir el-Hazrecî el-Ensârî (ö. 60/680 [?])
Hz. Peygamber’in şairi olarak tanınan sahâbî.
Yesrib’de (Medine) dünyaya geldi. Kendisine atfedilen bir rivayette Resûl-i Ekrem’den yedi sekiz yıl önce (562-563) doğduğu kaydedilmekle birlikte 570 veya 590 yıllarında dünyaya geldiğine dair rivayetler de vardır. Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm dinini müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle savunduğu için “şâirü’n-nebî”, Ebü’l-Hüsâm (keskin kılıç sahibi) ve Ebü’l-Mudarrib (iyi savaşçı) unvanlarıyla tanınmıştır; ayrıca annesine nisbetle İbnü’l-Fürey‘a künyesiyle de bilinir. Hassân, Medine’nin yerleşik iki önemli Arap kabilesinden biri olan Hazrec’in Neccâroğulları kolundandır. Abdülmuttalib’in annesinin Neccâroğulları’ndan olması sebebiyle Hassân’ın Resûl-i Ekrem’le soy yakınlığı vardır. Kendisi gibi şair olan babası kabilesinin ileri gelenlerindendi. Annesi Fürey‘a da aynı kabilenin diğer bir önemli şahsiyeti olan Hâlid b. Kays’ın (veya Hubeyş yahut Huneys) kızı olup İslâmiyet’i kabul etmiştir.
Hassân’ın Câhiliye devrindeki hayatına dair şiirlerinde bazı ipuçları bulunmaktadır. Mensup olduğu Hazrec ile Evs arasındaki kabile savaşlarında hasım Evs kabilesinin şairi Kays b. Hatîm’in hicivlerine cevap vermiştir. Bu iki kabile arasındaki çatışmalar Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretine kadar devam etmiş olup bunların en önemlilerinden Yevmü’r-rebî‘, Yevmü Sümeyha, Yevmü’d-Derek ve muhtemelen en sonuncusu olan Yevmü Buâs Hassân’ın şiirlerinde geçmektedir (Dîvân [nşr. Velîd Arafât], I, 35, 40, 49, 239, 241, 244, 245, 309, 424).
Devrinin diğer önemli şairleri olan A‘şâ, Nâbiga ve Hutay’e gibi Hassân b. Sâbit de şiirleriyle para kazanmaktaydı. Nitekim kaynaklar onun bir yıl Yesrib’de, ertesi yıl Gassânî saraylarında kaldığını ve melikler için söylediği kasideler karşılığında bol bahşiş aldığını zikretmektedir. Bu ziyaretlerinin birinde Gassânî Hükümdarı Amr b. Hâris’in huzurunda söylediği “Lâmiyye Kasidesi” bu türün en güzel örneklerinden biridir. Rivayete göre Hassân kasidesini okuduğu zaman hükümdarın yanında şiirini takdim etmek üzere gelen Nâbiga da vardı; ancak hükümdar Hassân’ın şiirini Nâbiga’nınkinden daha çok beğenmişti. Böylece Gassânî saraylarında büyük itibar kazanan şaire Gassânîler’in önemli yardımları olmuş, hatta Müslümanlığı kabulünden sonra da bu yardımlar devam etmiştir (İbn Kuteybe, s. 139). Ayrıca Hassân’ın Hîre’deki Lahmî hükümdarlarından Nu‘mân b. Münzir’in (580-602) sarayında da bir müddet kaldığı rivayet edilir (Dîvân [nşr. Velîd Arafât], I, 40, 49).
Hassân b. Sâbit, İslâm’dan önceki dönemde Ukâz panayırında düzenlenen şiir müsabakalarına da katılırdı. Nâbiga’nın hakemliğinde yapılan bir yarışmada A‘şâ ve kadın şair Hansâ’dan sonra üçüncü olduğunun ilân edilmesi üzerine Nâbiga’ya itiraz ederek, “Senden de babandan ve dedenden de daha iyi şairim” demiştir (İbn Kuteybe, s. 160). Hassân’ın Câhiliye devrinde geçen yaklaşık altmış yıllık hayatı şarabı ve şarap meclislerini tasvir etmek, ihsanlarına nâil olmak için Gassânî ve Hîre hükümdarlarını ziyaret edip onları övmek, Evs ve Hazrec arasındaki çarpışmalara katılıp kendi kabilesinin asalet, şeref ve kahramanlıklarını dile getirmekle geçti. Altmış yaşlarında iken İkinci Akabe Biatı’nın ardından (622) müslüman oldu. Hz. Peygamber’in hicretten sonra Hassân’ın kardeşi Evs ile Osman b. Affân’ı kardeş ilân ettiği biliniyorsa da bu hususta Hassân’la ilgili bilgi yoktur. Onun İslâmiyet’i kabul etmesiyle müslümanlar, şöhreti Hicaz bölgesini aşıp diğer Arap topraklarına yayılmış olan güçlü bir şair kazanmışlardır. Hassân’ın bundan sonraki hayatı tamamıyla Resûl-i Ekrem’in yanında geçmiş, en güzel şiirlerini onun için söylemiş, artık fahriyyelerinde Allah’ın resulünü savunmakla övünmüştür.
Hz. Peygamber’le birlikte savaşlara katılmadığına dair bir rivayete bakarak Hassân’ın cesaretinden kuşku duyulmuşsa da yeni araştırmacılardan Sâmî Mekkî el-Ânî ve Abdülcebbâr el-Muttalibî’nin de belirttikleri gibi bu doğru değildir. Muhtemelen bu iddia, Resûl-i Ekrem katında itibarı olan şairi çekemeyen eski hasımları tarafından uydurulmuştur. Esasen Hassân ileri yaşlarda müslüman olmuş, ayrıca Vâkıdî’den gelen bir rivayete göre (bk. Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IV, 171) bir elinin “hayat damarı” kesilmiş olduğundan önemli ölçüde işlevini yitirmişti. Dolayısıyla savaşlara katılmayışı bu gibi meşrû sebeplere dayanıyordu. Kaldı ki onun Hz. Peygamber’le birlikte sefere çıktığı (a.e., IV, 149) ve savaşlara katıldığı (Zehebî, II, 518) rivayetleri de vardır.
![](https://i.ytimg.com/vi/buwQOUpofPA/mqdefault.jpg)