İstiğfar Hakkında
Hak Teâlâ'nın, O'ndan mağfiret dile" emri hakkında birkaç izah tarzı bulunmaktadır:
1) Muhtemeldir ki, Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine eziyet edenlerden intikam almayı temenni edip, Allah Teâlâ'dan kendisine yardım etmesini istiyordu. Ne zamanki, Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah'ın yardımı ... geldiğinde..." buyurduğunu duydu, buna sevindi. Fakat şu da bilinmektedir ki, günahı olmayan bir kimsenin mağfiret talebinde bulunması, güzel ve yerinde değildir. Bu yolla Peygamber anladı ki, Rabbi onu, afvetmeye ve intikam almayı terketmeye teşvik etmektedir. Zira, Allah Teâlâ ona, onlar için mağfiret talebinde bulunmasını emredince, daha nasıl olur da, Hz. Peygamber (s.a.s)'in onlardan intikam almakla meşgul olması uygun ve yerinde olur?!
Sonra Cenâb-ı Hak sûreyi, Kendisinin Tevvâb sıfatını zikrederek bitirmiştir. Sanki şöyle buyurmaktadır: "Tevbeyi kabul etmek, Allah'ın işidir. Dolayısıyla, O'ndan her kim tevbesinin kabulünü talep etmişse, Allah bunu ona vermiştir. Bu tıpkı şuna benzer: Satıcının mesleği, yanındaki eşyayı satmaktır. Bu sebeple, her kim ondan, bu eşyadan bir şey talep ederse, o da ona bundan satar. Satın alan ister dost olsun, isterse düşman. Rab Teâlâ da böyledir işte; tevbe eden ister MekkeIi olsun ister Medineli, O, tevbeleri kabul buyurur. Sonra Hz. Peygamber (s.a.s), Cenâb-ı Hakk'ın bu emrine uydu. Bu sebeple Mekkeliler Hz. Peygamber (s.a.s)'e, "Sen, kerim bir kardeşsin; kerim bir kardeşin de oğlusun" dediklerinde, o onlara, "Bugün artık sizi kınamıyorum. Allah sizi bağışlasın" (Yusuf,92) demiştir. Yani, "Rabbim bana, sizin için mağfiret talebinde bulunmamı emretti. Bu sebeple de, O'nun beni reddetmesi caiz olmaz" demektir
Bu istiğfar şu sebepten dolayıdır. Kul bir itaat işleyip de, bunu, Cenâb-ı Hakk'ın ona olan ihsanı ile karşılaştırdığında, yaptığı taatın, o nimetin şükrünü eda hususunda yetersiz olduğunu görür. İşte bundan dolayı Allah'a istiğfarda bulunsun" demektir.
İstiğfar, kulluk yoluna sülük etmede meydana gelmiş olan kusurdan dolayıdır. Çünkü, Allah'a giden yolu, kullukta bir makama ulaşıp da, daha sonra o makamı da geçtiği zaman, işte o makamı aşmasından sonra onun noksan ve kusurlu olduğunu görür. Bundan dolayı da Allah'tan mağfiret talebinde bulunur. Allah'a giden yolun mertebe ve makamları sonsuz olunca, bu istiğfarın mertebelerinin de sonsuz olması icab eder
Tesbih ve hamd, Allah'ın emrini tazim ve ululamaya; istiğfar İse, Allah'ın mahlukuna şefkat etmeye bir işarettir, birincisi, namaz gibi; ikincisi ise zekat gibidir. Nasıl ki namaz zekattan önce gelirse, işte burda da böyledir
Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, "Ben sizi, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmakla medhedip övmedim mi? Sonra, sizin aşağınızda olanların da, mesela yahudiler gibi, tevbelerini kabul ediyorum. Çünkü onlar, büyük mucizelerin zuhurunda, yani denizin yarılmasından, Tur dağının yükseltilmesinden üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın eti yağdırılmasından... sonra Rablerine isyan etmişler ve bütün kabahatler işlemişlerdi. Tevbe ettiklerinde ise tevbelerini kabul ettim. Şimdi, Ben, sizden aşağı seviyede bulunanların tevbesini kabul edince, sizin tövbelerinizi kabul etmez miyim?" demek istemiştir.
Web / [ Ссылка ]
Facebook / [ Ссылка ]
Twitter / [ Ссылка ]
Instagram / [ Ссылка ]
SoundCloud / [ Ссылка ]
İngilizce Altyazı Kanalı / [ Ссылка ]
Almanca Altyazı Kanalı / [ Ссылка ]
![](https://i.ytimg.com/vi/oMPSxjzJANI/maxresdefault.jpg)