10 Nisan 2018 tarihli Kur’ân sohbeti
4.SORU : Kasas 7-Biz Musa'nın annesine de vahyettik, çocuğu suya bırakması için, ve biz onu sana geri döndüreceğiz, diye'' Açıklar mısınız?
(Kasas 28/7)
وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
(Önce) Musa’nın anasının gönlüne şunu ilham ettik(vahyettik[*]): “Musa’yı emzir, ona karşı bir kötülük olacağından korkunca da nehre (Nil’e) bırak ama korkup üzülme; biz onu tekrar sana getireceğiz ve onu elçi yapacağız.”
[*] Nebi olmayan insanlara yapılan vahyin içeriği, insanları değil sadece vahiy edilen kişiyi ilgilendiren hususlardır. (Nisa 4/163, Araf 7/117, Araf 7/160, Enbiya 21/73, Şuara 26/52, Yusuf 12/15)
(Kasas 28/8)
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
(Anası onu nehire bırakınca) Firavun’un ailesi bulup aldılar ki, kendileri için düşman ve üzüntü kaynağı olsun. Çünkü Firavun, Haman ve her ikisinin ordusu suçlu durumdaydılar.
(En’âm 6/112)
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Her nebiye insan ve cin şeytanlarından, tıpkı bunlar gibi düşmanlar oluşturmuşuzdur. Bu, yaldızlı sözler fısıldayarak (yanlışlar içindeki o kimselerin) birbirlerini aldatmaları içindir. Rabbinin tercihi farklı olsaydı (zorlayıcı bir düzen kursaydı)[*] bunu yapamazlardı. Onları uydurduklarıyla baş başa bırak.
[*] Allah insan ve meleklere kendi tercihleri yapma ve irade özelliği vermiştir. Eğer Allah’ın tercihi farklı olsaydı (zorlayıcı düzen kursaydı) yerde ve göklerde O’na iman etmeyecek kimse olamazdı. Bkz. Bakara 2/20 ve Maide 5/48 ve dipnotları
(Şura 42/51)
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Allah, bir insanla ilham yoluyla[1*], perde arkasından[2*] veya tercih ettiği şeyi kendi izniyle içine fısıldasın diye elçi gönderme dışında bir yolla konuşmaz[3*]. Yüce olan ve doğru kararlar veren O’dur.
[1*] Bu Allah’ın her insana yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham etmesidir. (Bkz. Şems 91/8)
[2*] Musa (a.s.) ‘a Tur dağı civarından ağaç arkasından Allah tealanın seslenmesi gibi (Bkz. Kasas 28/30)
[3*] “Allah gizli bilgilerini sizinle paylaşmaz. Onun için uygun gördüğü bir elçisini seçer. Siz, Allah'a ve elçilerine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve kendinizi korursanız büyük bir ödülü hak edersiniz.” (Al-i İmran 3/179)
(Cin 72/26)
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا
Bütün gizli bilgileri (gaybı) bilen O’dur. O, gaybını kimseye açmaz;
(Cin 72/27)
إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا
uygun bulduğu bir elçi olursa başka. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker[*].
[*] Şeytandan korumak amacıyla vahiy indirilme süresince elçiye ve vahyin içeriğine tam bir emniyet ve sükunet ortamı yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bu uygulamanın gerekçesi bir sonraki ayette açıkça belirtilmiştir.
(Cin 72/28)
لِيَعْلَمَ أَن قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا
O elçi bilsin ki Rabbi tarafından gönderilenleri, melekler ona tam olarak ulaştırmış, o da onlarda olanın hepsini almış ve her şeyi tek tek kavramıştır.”[*]
[*] Burada ayetler, şeytanların vesveseleri karışmadan nebinin kalbine geldiğini ve nebinin ayetleri tek tek anladığını söyleyebilriz..
(Nisa 4/46)
مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِى الدّٖينِ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا
Kimi Yahudiler kelimeleri yerlerinden tahrif ederler (yerleşik anlamlarından başka anlamlara kaydırırlar). “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا” “وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ” bir de “رَاعـِنَا” derler. Bunu dillerini bükerek, dine saldırma maksadıyla yaparlar. Eğer bunların yerine “سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا” , " اسْمَعْ” bir de “انظُرْنَا” deselerdi elbette daha iyi ve daha doğru olurdu.
Ama kelimelerin üstünü örtmeleri (kafirlik etmeleri) yüzünden, Allah onları dışladı (lanetledi). Artık onların pek azı inanıp güvenir[*].
[*] Ayette geçen üç cümleden her birinin iki anlamı vardır. Bunlar bir birine zıttır.
Ещё видео!